10 Kasım 2014 Pazartesi

         DÜNYA'NIN UCUNDAKİ FENER

Dünyanın Ucundaki Fener’de Jules Verne, Dünya’nın güney ucunda ıssız bir adadaki bir fenerin çevresinde gelişen olayları anlatır. Azgın dalgalar ve korkunç kayalıkların yol açtığı gemi kazalarını önlemek için inşa edilen fenere üç bekçi bırakılır. Bu üç bekçinin adı Vasquez, Felipe ve Moriz’ dir. Ayrıca Devlet Adasında bu üç bekçiden başka kişilerde bulunur. Bunlar Kongre Çetesi’ dir. Bu çetenin başkanının adı Kongre, başkan yardımcısının adı ise Carcante’ dir. Bu çetede Kongre ve Carcante’ den başka bir düzine kişi daha vardır. Bu çete Devletler Adasında bir mağarada kalırlar. Ülkelerine dönmeyi çok isterler ama bu bir müddet gerçekleşemez. Çünkü bu çetenin ne teknesi ne sandalı ne de yelkenlisi var. Bu yüzden adada mahküm kalırlar. Bir gün bir yelkenli bu çetenin bulunduğu kıyıya gelir. Yelkenli kuma yapışır kalır. Çetenin bu yelkenliyi kumdan kurtarması çetenin bir kaç gününü alır. Daha sonra çete yelkenlinin bir Şili yelkeni olduğunu ve adının ise Masue olduğunu tesbit ederler. Yelkenliyi kumdan kurtardıktan sonra yola çıkarlar. Sonra karşılarına Vasquez, Felipe ve Moriz’ in bulunduğu fener çıkar. Felipe ve Moriz aşağıda dururlar. O sırada haydutlar gelip Moriz’ in başını bir balta ile parçaladıktan sonra Felipe’ yi kurşuna dizerler. Bu olayları gören Vasquez tabancasını ve erzağını alıp olay yerinden kaçar. Sonra haydutlar gelmekte olan bir gemiyi batırırlar ve başka yöne giderler. Bu gemiden John Davis adlı kaptan kurtulur ve Vasquez’i bulur. Bu sırada Vasquez çok bitkindir. “ Su su ” diye bitkin bir şekilde bağırıyordu. Daha sonra Vasquez ve John Davis Santa – fe adlı gemimin onları almaya geldiğini anlayarak telaşlanırlar. Hızlıca fenere koşarlar, kapıyı kapatırlar ve feneri yakarlar. Bütün çabalarına rağmen haydutlar Vasquez ve John Davis’ i önleyemezler. Gemi yaklaşınca Vasquez ve John Davis Santa – fe’ ye binip giderler. Ama yanlarında Felipe ve Moriz olamaz.


                                        İKİ YIL OKUL TATİLİ

Yeni Zelanda’nın başkenti Weillington’da bulunan Chairman yatılı okulunun öğrencileri karnelerini almanın heyecanını taşımaktadır. Bu heyecanlarına yarın çıkacakları iki aylık okul tatili de eklenince birçoğu yerinde duramaz olur. Chairman yatılı okulunun öğrencisi olan on dört çocuk Sloughi adlı gemide yerlerini almış hazır bir şekilde yolculuk zamanını beklemektedir. Bu sırada geminin mürettebatı gemiden ayrılmış, içkilerini yudumlamak üzere çevredeki mekanlara dağılmıştır. Gece boyunca çocuklar yalnız bir şekilde gemide başlarında hiçbir yetişkin olmadan kalacaklardır. Ertesi sabah limana gelen gemiciler Sloughi’nin limanda olmadıklarını görürler. Gemi esrarengiz bir şekilde limandan ayrılmış ve Pasifik okyanusunun engin sularında gözden kaybolmuştur.
“9 Mart 1980 gecesi, fırtınalı denizin üstündeki bulutlar kapkaraydı ve insan bir iki metre ötesini bile göremiyordu. Böyle bir denizde, küçücük bir tekne, olanca gücüyle yol almak için uğraşıyordu. Sloughi adlı bu tekne, yüz tonluk bir yattı. Saat akşamın on biriydi. Bu bölgede gün ancak sabahın beşine doğru ağarmaya başlar. Sabaha çıkabilseler acaba bu ufacık tekne batma tehlikesini atlatabilir miydi? Bu tekne yalnızca fırtınanın dinip azgın dalgaların durulmasıyla kurtulabilirdi.”
Azgın dalgalarla boğuşan gemideki çocukların adları şöyleydi: Briant, Gordon, Moko, Doniphan, İverson, Dole, Baxter, Wilcox, Webb, Cross, Jenkins, Costar, Jacques, Garnett ve Service.
Çocukların Fransız olan Briant, kardeşi ve bir de Amerikalı Gordon’un dışında tümü de İngiliz’di. Doniphan ile Gross, Yeni Zelanda’nın tanınmış ve zengin bir ailesinin çocuklarıdır. On üç yaşını biraz geçmiş olan bu çocukların babaları kardeştir ve ikisi de son sınıf öğrencisidir. Gelişmiş ve titiz bir çocuk olan Doniphan, okulun en seçkin, akıllı ve çalışkan öğrencisidir. Hep birinci olmak ister, bu nedenle arkadaşları ona “Lord Doniphan” adını takmışlardır. Bu yüzden yıllardır Briant ile çekişip durur. Gross ise orta düzeyde bir öğrencidir. Yine aynı sınıftan Baxter on üç yaşında, ağırbaşlı, akıllı, ayrıca çok da becerikli bir öğrenci olup orta halli bir tüccarın oğludur. On iki buçuk yaşındaki Webb ile Wilcox dördüncü sınıftandır. Aileleri zengindir. Bu iki çocuk sık sık kavga çıkarmayı severler. On iki yaşında olan Garnett ile Service ise üçüncü sınıf öğrencileridir ve birbirlerine çok yakın iki arkadaştır. Çalışmayı hiç sevmeyip sürekli dersten kaytarmanın bir yolunu arayan bu iki arkadaş sürekli serüven peşindedirler.
On dört yaşındaki Gordon Amerikalıdır. Beşinci sınıfın en ağırbaşlı öğrencisidir. Her zaman sağ duyuludur ve pratik zekalıdır. Aynı zamanda soğukkanlı ve ciddidir, gözlem yapmayı sever. Babasını küçük yaşta kaybetmiştir. Yeni Zelanda’ya yerleşmiş olan vasisinden başka hiç kimsesi yoktur. Fransız olan Briant ile Jacques tanınmış bir mühendisin oğullarıdır. On üç yaşındaki Briant pek çalışkan değildir ama çok akıllıdır. İstediği zaman güçlü belleği sayesinde en ön sıralarda yer alabilir. Doniphan’ın onu kıskanmasının asıl nedeni de budur. Briant ayrıca korkusuz, atılgan ve güleryüzlüdür. Doniphan’ın suratsız ağırbaşlılığıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Kardeşi Jacques okulun en afacan, en başarılı öğrencisidir.
İşte o müthiş fırtınanın Büyük Okyanusta bir kıyıya fırlatıp attığı çocuklar bunlardır. Bu çocukların arasında bir başka çocuk olan Moko geminin miçosudur ve zencidir.
Geminin limandan esrarengiz bir şekilde kaybolmasının ardından geminin kaptanı Bay Garnett, hemen arama çalışmalarını başlatmış ancak bir türlü gemiyi bulamamıştır. En sonunda geminin bir kaza sonucu battığına karar verirler.Çocukların aileleri geminin battığını düşünürken gemi bir kara parçasının yakınında azgın dalgalarla birlikte kıyıya vurmuştur.
Çocukların ilk işi kıyı şeridini taramak olmuştur. Kıyı şeridinde bir dere olduğunu gören çocuklar buradan tatlı su ihtiyaçlarını sağlarlar. Gemi kuma oturduğu için bir süre boyunca gemiyi barınak olarak kullanabileceklerini fark ederler çünkü gemi çürüyene kadar parçalanmayacaktır. Büyük çocuklar gemide sağlam kalan malzemenin listesini çıkarırlar ve bulundukları yerin bir ana kara mı yoksa ada mı olduğunu anlamak için oldukları yerdeki en yüksek tepe noktasına tırmanırlar. Bir adada olduğunu anlayan çocuklar aileleri tarafından bulununcaya dek adaya yerleşmeye karar verirler.
Adaya yerleşip orayı kendi yurtları haline getirmeyi başaran çocuklar aralarındaki anlaşmazlıkları da çözümlemek için epeyce çabalarlar. Yaptıkları barınaklarda düzenli bir hayat sürmeye başlarlar. Düzenledikleri bir mağarada yaşamlarını oldukça disiplinli bir şekilde sürdürürler.Bir gün adaya bir kayık gelir ve yanında iki ölü yatmaktadır. Sabah bu ölüleri gömmeye karar verirler ancak sabah kalktıklarında bu iki ölü sandıkları kişi kayığın yanında yoktur. Ormanı araştırmaya başlayan çocuklar ormanda yorgunluktan bayılmış bir kadın bulurlar. Kırk yaşlarına yakın görünen bu kadın Catherina (Kate) Ready’dir. Kate’nin bindiği gemi isyan eden tayfalarca ele geçirilmiştir. Ancak geminin batmak üzere olması nedeniyle bir sandala binerler. Sandalla adaya yedi haydut daha çıkmıştır. Çocuklar en üst düzeyde güvenlik önlemleri alırlar. Mağaralarına çekilen çocuklar bir yandan da etrafı gözetlerler ancak bu süre içerisinde etrafta haydutların hiçbirini göremezler. Adada bir tutsak gibi yaşamaktan sıkılan çocuklar adayı gözlemlemek için büyük bir uçurtma yapmaya karar verirler. Yaptıkları uçurtmaya bir arkadaşları binecek ve yüksekten bütün adayı gözlemleyecektir. Böylece haydutların hala adada mı yoksa gitmiş mi olduklarını anlayacaklardır. Ancak yapmış oldukları bu uçurtma nedeniyle adaya ayak basan haydutlar adada yaşayan insanlar olduğunu fark ederler. Çocukların planı kendilerine fayda sağlamaktan çok zarar getirmiştir.Yağmurlu bir gece mağaranın hemen dışında bir patlama sesi duyan çocuklar hemen silahlarını ellerine alırlar. Tam bu sırada dışarıdan yardım isteyen birinin sesini duyarlar. Kate, bu sesi tanıyınca gelen kişinin iyi biri olan Evans olduğunu anlar ve kapıyı açarak Evans’ı içeri alırlar.
Evans, çocuklara kara parçasına çok yakın bir ada olan Hanovre adasında olduklarını söyler.
Haydutlardan kurtulmak için plan yapan çocuklar Evans’ın da yardımıyla haydutlardan kurtulmayı başarırlar. Sıra bulundukları adadan kurtulmaya gelmiştir. Yine Evans’ın yardımıyla çocuklar okyanusa açılırlar ve sonunda buharlı bir gemi onları bulur. Ailelerine kavuşan çocuklar büyük bir mutluluk duyarlar.

15 YAŞIN'DA KAPTAN



Pilhrim adında bir gemi vardır. Sahibini adı W.Weldon'dur. 
Geminin kaptanının adı ise Hull'dur. 
Bayan Weldon oğlu Jack i dadısı ve Benedict'i yanına alarak gemiye binerler.
Gemide ayrıca 5 tayfa, aşçı ve miço vardır. 
Aşçının adı Negora, miçonun adı Dick Sand'dır. 
Dick henüz 15 yaşındadır.
Gemi ilerlerken bir gemi enkazı bulurlar. 
Gemiden tasmasında WS işareti olan bir köpek çıkar.
Bir gün balina avlamaya çalışırken kaptan ve bir kaç tayfa ölür. 
Kaptanın ölüşü ile üzerine yeni kaptan Dick olur. 
Zor hava şartlarında ilerlerken gemi karaya oturtur.
Karaya çıkınca Harris ile tanışırlar. 
Harris onları kandırarak ve köle tüccarlarına satar. 
Hercule ise onları kurtarır. 
Negora ile Harris'in arkadaş olduğu anlaşılır.
Buldukları bir kayıkla ilerlerken bir eve girerler. 
Bir mektup bulurlar. Negora'nın Samuel Watson'un klavuzu olduğu ve onu soyduğu anlaşılır. 
Harris'i Dick, Negora'yı ise köpek Dingo öldürür. 
Sonra Dingo'da ölür. Unutulmaz bir parti düzenleyip kurtulurlar.


                                  ESRARLI ADA

8 Mart 1865 yılında Pasifik Okyanusu’nda bir hortum garip uğultularla devam etmektedir.Bu hortumun içinde top gibi bir balon vardır.Balonun içinde beş kişi vardır.Balon denize çok yakındır.Bu yüzden yolcular ceplerindeki altın paralara varıncaya dek herşeyi denize atarlar.Yolcular en sonunda balonun sepetini atmaya karar verirler.Bunun sonucunda balon yelken gibi rüzgarın etkisiyle yükselmeye başlar ve yolcuları bir adaya çıkarır.Balonda beş kişi olan yolcular adada dört kişilerdir.Mühendis Smith ve onun köpeği olan Top kaybolmuştur.
1865 yılının şubat ayında Amerikan iç savaşı devam etmektedir.Kuzeyli General Grant, Richmont kentini kurtarmak isterken bir çok subayı ile düşmanın eline esir olarak düşmüştür.Bu insanlar yardım almak için bu balona binmişlerdir.Ancak hortum bu insanları bu ıssız adaya düşürmüştür.
Yolculardan biri Yüzbaşı Cyrus Smith’tir.Mühendis ve bilim adamıdır.Yolculardan diğeri New York Herald gazetesinde muhabirlik yapan Gideon Spilet’tir.Cyrus Smith yanındaki zenci uşağının özgürlüğünü bağışlamıştır.Ancak zenci uşak olan Nebukadnazar efendisini yalnız bırakmamıştır.Diğer bir yolcu ise iyi bir denizci olan Pencroff’tur.
Adaya ayak basan yolculardan denizci olan Pencroff hemen bir ada üzerinde olduklarını anlamıştır.Yolcular mühendisi arama işini geç olduğu için ertesi güne bırakmışlardır.Ertesi gün Nebukadnazar efendisini büyük bir umutla arar.Arkasında ise Pencroff, Spilet ve Herbert gelir.Ancak hiç kimseyi bulamazlar.
Arama bittikten sonra Pencroff’un bulduğu granit kayalardan oluşan mağarayı barınak olarak kullanırlar.
Ertesi gün yolcular havlama sesiyle uyanırlar.Bu duydukları ses Top’un sesidir.Hemen sesin geldiği yöne doğru giderler ve orada Top’u ve Cyrus Smith’i buldular.Ertesi gün kendini toplayıp ayağa kalkar ve daha sonra hep beraber adayı incelerler.Yapılan incelemelerden sonra Cyrus Smith uzun süre daha bu adada kalacaklarını söyler.Yolcular bu adaya Lincoln adını verirler.
Yolcular büyük bir beceriklilik sonucunda bıçak, fırın, körük, demir,çelik ve çelik baltalar yaparlar.
Bir gece Pencroff’un yiyeceğinin içinden bir kurşun çıkar ve çok şaşırırlar.Bunun sonucunda Smith bu adaya insan uğradığını düşünür.
Bir gün yiyecek bulma işinden dönenler barınaklarında birilerinin olduğunu anlarlar.Barınağa bakarlar ve bir çok maymun görürler.Maymunların hepsi kaçar ancak bir tanesini kaçmayı başaramaz.Yolcular bu maymunu eğitmeye karar verirler.
Bir gün Mühendis Smith ****tans yapar ve bulundukların yerin enlemini ve boylamını ölçer.Bulundukları yer 153 derece doğu ve 37 derece güney paraleli üzerindedir.Ancak atlasta bu ölçülerde bir yerin olmadığını görürler.Bu ölçülere en yakın olan yer Tabor Adası’dır.
Uzun bir süredir uğraştıkları gemiyi en sonunda yaparlar ve geminin adını “Uğurlar Olsun” koyarlar.
Bir gün denizde bir şişe bulurlar.Şişede “kazaya uğradım…Tabor Adası…153 derece boylam…37 derece güney enlemi” yazıyordur.Yolcular bu kazazedeyi bulmaya karar verirler.
Ertesi gün Pencroff, Herbert ve Spilet yla çıkarlar.Tabor Adası’nda kazazedeyi bulurlar ve kazazedeyi kendi adalarına getirirler.Adam adını Ayrton olduğunu söyler ve sözlerine şöyle devam eder:
-20 Aralık 1854 yılında İskoçyalı Lord Glenervan “Duncan” adlı buharlı gemisiyle Avustralya önlerine demir attı.Gemide Fransız coğrafya bilgini, lordun karısı,İngiliz ordusundan bir yüzbaşı ve Kaptan Grant’ın çocukları olan bir genç kız ve çocuk vardı.Bir gün üzerinde boylamı yazmayan ancak enlemi 37 derece olan bir mesaj buldular.İşte gemi Kaptan Grant’ı aramak için Avustralya’ya gelmişti.Lord ve arkadaşları bir çiftliğe geldi.Ben bu çiftlikte çalışır gibi yapıyordum.Gerçek amacımız ise birer haydut olan arkadaşlarımızla çiftliği yağmalamaktı.Lord’a Kaptan Grant’ın tayfalarında olduğumu söyledim ve gemide ayaklanma çıkardım.Daha sonra Duncan’ı ele geçirmek istedim.Duncan’ın kaptanına lordun ağzından bir mektup yazdırdım.Daha sonra gerçek kimliğim anlaşılınca Melbourne’ye gelip mektubu Kaptan Austin’e verdim.Ancak Fransız coğrafya bilgini mektubu yanlış yazdı ve böylece ben de yakalandın.Lord, Kaptan Grant hakkında bütün bildiklerimi anlatmamı istedi.Ona karşılık ben de beni yalnız bir adaya bırakmalarını istedim.Lord, sözünde durdu ve Tabor Adası’na bıraktı.Şans eseri Kaptan Grant ve iki denizciyle bu adada karşılaştık.
Bir gün adaya gelen korsanlar Ayrton’ı kaçırırlar ve adanın her yerini yakarlar.Bu sırada incelemede olan yolculara bir not gelir ve Ayrton’ı ararlar ve onu bir kulübede bulurlar.Korsanlar ise ölürler.Ayrton’ın korsanların nasıl öldüğüne bir anlam veremez.
Bir sabah dağın zirvesinden beyaz dumanların yükseldiğini görürler.Smith, “yanardağ faaliyetini gösterecek” der.Mühendis teller yardımı ile bir telgraf yapar ve telgraftan “çabuk çiftliğe gelin” diye bir mesaj gelir.Yolcular hep birlikte çiftliğe giderler.Dev bir mağaranın içine girerler.Kayığa binip bir gemiye yaklaşmışlardır.
Geminin içine giren yolculardan Mühendis Smith:
-Kaptan Nemo!Bizi çağırmıştınız işte geldik.
-Demek adımı biliyorsun
-Sadece bu kadar da değil.Geminizin adı da Natilus.
Kaptan Nemo sinsi bir hastalığın pençesi altındaydı.Kaptan Nemo öyküsünü anlatır ve sonra “Eee!..şimdi söyleyin bakalım benim hakkımda ne düşünüyorsunuz?” der ve ölür.
Dışarı çıktıktan sonra Smith yanardağın faaliyete geçeceğini söyler.Ertesi gün yanardağda büyük bir patlama olur.Tam patlama sırasında Ayrton Duncan gemisini görür.Duncan gemisi Kaptan Grant’ın oğlu Robert’ın yönetimindeydi.Kaptan Robert Kaptan Nemo’nun büyük bir fedakarlık yaparak Tabor Adası’na bir mesaj bıralır.Robert da bu mesaja göre bu adaya gelir ve bütün yolcuları alıp Amerika’ya geri getirir.
Amerika’ya gelen yolcular burada da birbirlerinden ayrılmazlar.
Geniş bir çiftlik alarak burada çalışırlar.Spilet de “Yeni Lincoln Postası”adıyla yeni bir gazete çıkarır.
Bu yolcular kalan hayatlarına böyle güzel bir macera eklemiş oldular.

            KAPTAN GRANT'IN ÇOCUKLARI


Lady Helena ile dayısının oğlu binbaşı Mac Nabbs'ın da bulunduğu yatın sahibi, Lord Glenarvan'dı. 26 Temmuz 1864 günü İngiliz Bayraklı ''Duncan'' adlı bu yat, Kuzey Denizinin sert dalgalarıyla boğuşarak yol alıyordu.
. Gözci dev bir balığın yaklaştığını söyledi. Bu balığı yakalayıp , öldürdüler. İçinde bir şey olup olmadığına baktılar. Çünkü; bu tür balıkların içinden enterasan şeyler çıkabiliyordu.

.İçinden bir şişe çıktı. Bu şişeyi temizlediler ve Lord Glenevarn'a verdiler. Şişenin tıpası paslıydı. Açılacak gibi durmuyordu. Bu yüzden şişeyi dikkatle kırdılar. İçinden 3 kağıt çıktı.  Bunlar aynı yazının Fransızca, İngilizce ve Almanca kopyasıydı. Ama hiç biri tam okunmuyordu. Çoğu silinmişti. Üçünü birleştirdiğimizde şunlar ortaya çıkıyordu;
'' 7 Haziran 1862... üç direkli...''Britannia''....Glasgow...battı. ''gonie'' Avustral .... karaya... iki tayfa.... Kaptan Grant .... yanaş...kara...''pr''... vahşi...indi...bu belgey alıp....boylam , 37 derce 11 dk enlem...yardım götürün...battı....''

.Bu mektubu aldıktan sonra Kaptan Grant'ın yakınlarını bulmak için gazeteye ilan verdiler ve sonunda iki çocuğunu buldular. Karısı ölmüş. Bu çocuklar Mary Grant ve Robert Grant'tı. Genç kız 16 kardeşi 12 yaşındaydı.

.Duncan gemsini hazırlayıp , bu iki çocuğuda alıp Kaptan Grant'a bir yolculuk düzenlediler. Başlarına gelecek mutlu ve hüzünlü olacaklardan habersiz. Kaptan Grant'ı aramaya koyulurlar.

.Yolculuğun sonunda Kaptan Grant'ı bulurlar.

                                 AY'A SEYAHAT


Topçular derneği Amerika’da bulunan çok fazla sayıdaki dernekten sadece birisiydi. Topçular derneği başkanı gelmek üzereydi. İnsanlar sessizleşti ve başkan ayağa kalkıp konuşmasına başladı. Başkan, sakin , hayalperest, macera tutkunu herkes tarafından sevilen bir insandır.
Başkan konuşmasına başladı ve bir uzay aracından bahsetmeye başladı. Başkan aya gitme fikrini ortaya attı, herkes bu fikri onaylamış olsa da kaptan bu fikre sıcak bakmıyordu ve daha sonra aya seyahet etmek isteyen Fransız bir kaptanın gelmesi ile aya gitme fikri kesinleşti.
Aya gitmek için roket yapımına başlandı. Aya gitme günü geldiğinde herkes tarafından hayranlıkla izleniyorlardı.  Geri sayımın bitmesiyle ateşlenen roket büyük bir hızla kalkışa başladı. Köpek roket yatağının altına girmişti ve ölü bulunmuştu. Kimsenin bilmediği köpek ölmüştü . Başkan , kaptan baygınlık geçirmişlerdi. İlk uyanan kişi Fransız oldu, etrafına bakan Fransız etrafındaki herkesin hayatta olduğundan emin oldu ancak köpeği yatağının altında öldüğünü gördü. Yolculuğa çıkalı 8 saat olmuş herkes acıkmıştı Fransızın hazırladığı yemekle doydular. Yerçekimi azalmıştı etraftaki her şey herkes uçuyordu. Günler geçtikçe yolculuklarının hedefine yaklaşıyorlardı. Ancak yönlerini bir gök taşının çarpmasıyla değiştirdiler dünyaya bir denize zorunlu iniş yaptılar. Bir gemi tarafından bulunup denizden çıkartıldılar.

              DÜNYA'NIN MERKEZİNE SEYAHAT


Hamburg'un eski mahallesindeki küçük bir evde, genç ve çekingen Axel Lindenbrock, amcası jeolog ve madenbilimci Profesör Lindenbrock'la birlikte çalışmaktadır. Axel, bu sabırsız ve öfkeli profesörün yanında yaşayan güzel bir Estonyalı kız olan Grauben'e aşıktır. Bir gün profesör, eski bir el yazmasının içinde bir şifre bulur ve hayatları o andan itibaren alt üst olur. Ama bu şifreyi çözemezler. Bir süre sonra Axel Lindenbrock şifreyi çözer. 16. yüzyılın ünlü İzlandalı bilgini Arne Saknussemm, bu şifrede, İzlanda'daki sönmüş yanardağ Sneffels'in kraterinden Dünya'nın merkezine indiğini açıklamaktadır. Profesör Lindenbrock, büyük bir heyecana kapılır ve yeğeni Axel ile birlikte İzlanda'ya gider. Sakin ve soğukkanlı rehberleri Hans Bjölk'ün eşliğinde, yanardağın gizemli derinliklerine inerler.Derken Axel mağralarda giderken hızlı gider ve kaybolur,Axel ölücek diye umutsuzluğa kapılır ve derken duvarlar ötesinden ses duyar,ses tekrardan kaybolur yarım gün sonra yaralı olarak bulurlar,biraz iyileştikten sonra yerin altında sürprizler ile dolu bir yolculuk onları beklemektedir. Yolculukta başlarına bazı olaylar gelir. Yolda milyonlarca yıl öncesinde yaşamış canlılar ile karşılaşırlar. Yolculuğun sonunda başka bir yanardağdan, Stromboli'den çıkarlar. Sonra da Hamburg'a dönerler. Hans Bjelke, Hamburg'a kalabalık olduğu için alışamaz ve kendi ülkesine döner. Bir süre sonra da Axel ile Grauben evlenirler.